Taksici esnafı mı, hadi canım sen de!
Yaşım taksicilerin gerçekten esnaf olduğu günleri hatırlamaya yetiyor. O yüzden aslında düpedüz rantiye olan özellikle İstanbul’daki ‘plaka spekülatörü küçük bir kitleye ‘esnaf’ diyemeyeceğim. Kazandığının yarısını plaka sahibine ‘kira’ olarak ödeyen, yakıt ve diğer ve sarf malzemesi çıktıktan sonra kalanla evini geçindirmeye çalışan emekçileri kast etmediğimi yazının hemen başında belirteyim, kimsenin kalbi kırılmasın.
Şimdi de neden böyle düşündüğümü yazayım. İstanbul’da bir taksi plakası bu aralar söylenenlere göre 1,7 milyon liradan el değiştiriyor. Yani eğer bir taksiniz olsun istiyorsanız, 1,7 milyon lirayı bastırıp, elinde bu tür plakaların onlarcasını, hatta abartmıyorum yüzlercesini tutan ‘ağa’lardan birine gidip satın almanız gerekiyor.
Plaka bu kadar para ettiğine göre taksicilik iyi bir iş gibi görünüyor. Hem öyle, hem değil.İşin o tarafını ayrıca konuşuruz. Önce şu plakanın neden bu kadar pahalı olduğunu irdeleyelim. İstanbul’un son taksi plakası ihalesi 1966 yılında yapılmış. Yani tam 51 yıl önce. 90’ların başında çeşitli vesilelerle küçük ihaleler açılmış ama bilenen son büyük ihale 1966 yılındaki.
İstanbul’daki kayıtlı taksi sayısı yaklaşık 18 bin. Bu rakama korsan taksiler, taksiymiş gibi yapanlar ve elbette ‘klonlanmış plakayla’ çalışanlar dahil değil. İstanbul’un 1966 yılındaki nüfusu, 1965 nüfus sayımına göre yaklaşık 2 milyon 300 bin. Hesap elli yıldır değişmediğine göre, o yıllarda 127 kişiye bir taksi düşüyordu. Filmlere konu olurdu, zaten taksiciler de film artisti gibiydi. Lakapları vardı, Tehlike Ahmet, Sultan Kadri, Apaçi Mehmet gibi. Esnaflardı, şehrin en güvenilir insanları arasında ilk sıralarda gelirlerdi.
50 yılda köprünün altında çok sular aktı. O güzel taksici abiler, önce dolmuşçu, ardından rahmetli oldular. Plakalar önce mirasçılara, onların sayısı artıp taksicilikten beslenemez olunca da plaka toplayıcılara geçti. 50 yıl boyunca çeşitli siyasi çıkarlarla belediyeler de ihale açmayınca, kömür gibi bol bulunurken, elmas muamelesi görmeye başladı.
Dönelim bu güne. İstanbul’un 2015 nüfus sayımındaki nüfusu 14 milyon 557 bin. Taksi plakası sayısı değişmedi. Dünyanın İstanbul gibi büyük metropollerinde 150-250 kişiye bir taksi düşüyor. İstanbul’da bu rakam şimdi 800 civarında. Ben de plaka sahibi olsam, yeni ihale falan açılsın istemezdim tabi.
Ama ben belediye olsam, başka türlü yapardım. İstanbul gibi ülke büyüklüğünde bir şehirde taksi işini, kendini esnaf gibi gösteren, iki-üç şoförü boğaz tokluğuna çalıştıran plaka istifçilerine bırakmak yerine, ihaleye çıkar, tıpkı GSM işinde olduğu gibi iki büyük operatöre satardım.
İstanbul’un bugünün şartlarında 18 bin değil en az 36 bin taksiye ihtiyacı var. 18 bin temiz, iyi yönetilen, kime ait olduğu bilinen, müşterisini azarlamayan, ‘kısa gittin, uzun geldin’ demeyen pırıl pırıl yeni araç taksi olarak piyasaya girsin, bakın bakalım milyonluk plakaların fiyatları nereye geliyor.
Üstelik belediye de bu işten ciddi para kazanır. Kazandığı para ile bu güzelim şehri yaşanmaz hale getiren, her halta korna çalan, yol kenarlarını babasının malı sanan, bağıran çağıran bir kısım kural tanımazı da trafikten hızla çıkartıp, yerlerine medeni toplu taşıma sistemleri kurar.
Şöyle fantastik bir hesap yapılınca bakın ne çıkıyor. Plakaların değeri 1,7 milyon ya, bunu 18 bin adetle çarpınca 30 milyar 600 milyon TL oluyor. Bu rakamı şehir içinde çalışan iyi bir otobüsün fiyatı olan 400 bin TL’ye böldüğümüzde ise 76 bin 500 rakamına ulaşıyoruz. Yani İstanbul’daki taksi plakalarının tamamına müşteri bulup satsak, yerine 76 bin 500 adet lüks otobüs alınıyor.
Sizce değeri bunca otobüse karşılık gelen ama şehre 10 otobüs kadar katkısı olmayan, şişirilmiş fiyatı olan bir sistemi ıslah etmenin zamanı çoktan gelmedi mi?